Toprak Kokusu...
“Vakti gelince gitmenin adıdır, gün batımı; ömürden, gönülden…” ne kadar çok anıyordum gitmeyi; kendimi alıştırmak mıydı bir sona, yoksa bir güzel hadisin damarıma nakşettiği bir ilke; tefekkürün kalbimdeki tezahürü buydu belki de…
Ömürden gideni durdurmak mümkün değil, lakin gönüllerde demir attığım gerçeği şımarttı beni belki de. Özlemekti hakkı, dünya sürgününün bitsin dediği demdeyim. Islak toprak kokusunu çekmek doyasıya. Aşinalık var; var olduğumuz bu kokuda. Bir annenin şefkatinden misli misli, her tövbede her çekilen çilede karşılıksız kalınmayan. Sığınmak istediğim tek liman. Herkesin, hatta annenin bile evlattan kaçtığı; o an, tek şefkat, tek muhabbet hasret kaldığımız gönüle düşecek.
Sırtımda bir heybe; güzel hasletlerle dolmuştur inşallah… Sevgiden yana sorarsanız kelimelerin aciz kaldığı, yaşanarak hazzına varılan lezzette. Hak fısıldamıştı ya kulaklarına; o emre uyup sevdiniz beni… Sevdiğim kadar sevilmek Rabbimin hediyesi, lütfu… Bir keşifti sevgi yumağım karışmamış, incinmemiş. Geçmiş zamana tefekkür, geniş zamanda sonsuz şükür sakladığım.
İlkemdi; yaratılanı sevmek, Yaratandan ötürü… Sordum bir gün ben göçsem arkamdan ne verirsiniz diye; “Sevgi dağıtırız”, dediler, “bol kepçesinden…” Biliyorlardı benim besin kaynağımın sevgi olduğunu, anlatabilmiştim, verdiğim kadar aldım. Gönlüme sağanaklar yağdıran dostlarım; her acımda yanımda olanlarım, her “Alo” da yaşama sevincimi arttıranlarım… Ne kadar zenginim, bir anne gibi, bir abla gibi sevdiniz beni, ne çok şey borçluyum sizlere. Dualar yağmış, avuçlarınızdaki âminlerin hepsi ulaştı bana. Güler yüzleriniz güneş gibi ısıttı içimi. Bu gönül sıcaklığı bir kez daha hayata bağladı beni. Gitmek mi zor, kalmak mı zor. Özlemek var mı oralarda; sevdiklerimi. Rüya görmek, rüya ile mutmain olmak yüreğime su serper mi?
Rabbim af eder; kendi haklarını. Siz de helal edermisiniz haklarınızı? Ola ki boğaz kırk boğumdur, kırdıysam sizleri; haklarınızı helal edip, sevgiyle uğurlayın beni. Âminleriniz yolumu ışıtsın. Sevginiz gönlümde hep baki. Bir sözüm takılı verdi mi hafızanıza. İz bırakabildim mi?
Hayat okulunda hep öğrenci oldum. Her dostumda bir güzellik, her gittiğim yerde çok şeyler öğrendim. Kuluna duyduğum muhabbet, Rabbime olan sevgimi keşfetti. Gönül gözümü sevgiyle aralatan Rabbim. Gitmeden önce helallik almak istedim eşten, dosttan. Tedbiri elden bırakmak istemedim. Vaki olacak son, ne zamandır bilinmez… Niye ıslandı kirpiklerim, gönlümde buruk bir lezzet. Birkaç yıl daha büyümenin değil, vuslatı beklemenin mahcup edasıdır yazdıklarım. Bu bekleyiş yaptıklarımın değil, yapamadıklarımın sessiz çığlığıdır…
Tüm sevdiklerim, dostlarımla aynı sancak altında buluşmak duasıyla…
Söyleyin…
Kim tatmadı ölümü bir kez,
Her evde çaldı bu fasıl,
Her bedende çalınır nihavent.
Yaşarken sanırsın
Ölüm daha uzak bana,
Hele her şey seninse.
Sanma;
Azrail uğramaz sana,
Doludizgin gidiyoruz oraya…
Ne elde var,
Ne gönülde,
Hazırlık yok Mevla’ya
Şiddetinden korkmazmısın?
Be gafil!
Cennet ile müjdelenmek istemezmisin?
Be cahil!
Güvendiğin para, pul, güzellik
Senin sandığın ömür;
Sizin evde de çalınır o fasıl.
İstersen alırsın ipekten kefen
Salını işlemeli yaptır istersen
Saltanat araban olsa da limuzin
Akıbet başka
Fasıl başka
Ney sesiyle dolsun kulağın,
Ezan sesi yumuşatsın yüreğin,
Secdeye her eğilişin;
İşte ipekten kefen
Güzelliğe sivilce
Zenginliğe kıvılcım
Ona açılan eller
Yakaran diller
Nur ile kaplanır yüzler
Dilin söylediğini;
Tasdik ederse gönüller…